13 Şubat 2011 Pazar

Olmadı Seneye...

Beşiktaş Ankaragücü deplasmanından 1-0 lık mağlubiyet ile döndü.
Maça geçmeden önce belirtmek istediğim şey hangi akla hizmet bir maç seyircisiz olur.Durum her ne olursa olsun bi seyircinin,5 seyircinin 500 seyircinin yaptığı hatayı diğerleri neden ödüyor.Hadi diyelim ki taraftar olma bilinci,bilinçli taraftar yetiştirmek adına bu cezayı veriyorsun peki rakip takım taraftarının suçu nedir?Beşiktaş taraftarı ne yaptı da stada alınmıyor?En kötü ihtimalle;normal şartlar altında Beşiktaş taraftarına kaç bilet veriliyorsa yine o kadar verilir ve Beşiktaşlılar başkasının sahaya inmesinden dolayı ceza çekmez.Beşiktaşlı futbolcular da öyle.
Maçtan çok bahsetmeye gerek yok açıkçası.Bu takım; solda Simao,sağda Quaresma,arkalarında Guti olmadığı sürece bu sistemde başarı elde edemez.Bu 3 kişiden 2 si olmadığında takım ileride çoğalamıyor,geriye de gelemiyor ve gol yemesi çok kolaylaşıyor,pozisyon bulması zorlaşıyor.
Eğer bir maçta Guti yoksa ,kesinlikle yerine Fernandes kullanılmalı(seneye kesinlikle Guti'nin yerine bir oyuncu gerekiyor,eksikliği hissedilmemeli).Ve Hilbert i sağ açık kullanmak yerine,Ernst ile orta saha kalabalık tutulmalı.Sebebi ise,Guti olmadığında top ileri taşınmıyor,iyi paslar gelmiyor.Ernst olduğunda ise takımın direnci ve top yapma oranı artıyor ve bu da en azından oyunu Beşiktaş'ın kontrol etmesi,daha az kontra yemesi demek.
Maçla ilgili ilginç çok da yazacak bir şey yok.Sadece Beşiktaş'tan gittiğine çok sevindiğim Serdar Özkan'ın bizi umutlandırdığı,kendisinden büyük şeyler beklenmesine neden olan Sheriff maçlarındaki performansına yakın bir performans göstermesiydi.Ama Ankaragüçlülerin umutlanacağını sanmıyorum.Onlar da Serdar Özkan'dan bir şey olmayacağını biliyorlar bence.
Ayrıca Fernandes,Giunti 'den sonra Türkiye'ye gelmiş en iyi ön libero olduğunu belli ediyor.Her ne kadar topla çok oynasa da attığı paslar,oyunu yönlendirmesi ve 'bence' performansıyla Ernst'i gölgede bırakabilir.Fernandes'i gördüğüm zaman,Aurellio 'nun,Selçuk Şahin'in,Cristian'ın ,Maldonado'nun ön libero falan olmadığını anlayabiliyoruz.Bence sezon sonunda 8 milyon $ verilip alınmalı.Ernst gittiğinde o bölgede çoktan dikiş tutturmuş bir Fernandes görmek iyi olacak...

19 Aralık 2010 Pazar

Bir Umudum Sensin Anlıyor Musun?

 
Biz ve bizim gibilerin en büyük gücü ve aslında en büyük zaafıdır umut...Kaybedemiyoruz bir türlü.O kabolmayınca da tutkumuz,arzumuz asla bitmez ,bitemez.Elimizde bir şeyimiz kalmaz.
Olay Beşiktaş sevgimizde de böyle.Her sene sanki şampiyonluğun en büyük adayı gibi lige başlıyoruz.Allahımız var ilk 3 maç çok başarılıyız.Ki ben şahsım adına sene başında gerçekten çok umutluydum.Ama beklediğimiz futbol Beşiktaş'ın sadece son 2 dakikasında oynanmakta.90 ile 90+2 arasında rakibi çok iyi boğan bir beşiktaş var.Böyle futbol olmaz,böyle oynayarak ne Avrupa'da ne Türkiye'de bir şey olmaz.Beşiktaş sene başında çok gol atar,çok gol yer diyorduk.%50 tahmin ile çok da başarısız sayılmayız.Beşiktaş çok gol yiyor ama atamıyor.Sebebi de ortada.Rakip 90 dakikada maksimum 5 dakika boğuluyor.Aurellio 3. stoper olarak arada pas yapıyor,stoperler +Aurellio ile öndeki oyuncuların bağını bir tek Ernst kuruyor.Aradaki mesafe artıyor ve rakip oyuncular çok boşluk buluyor.
Umuyoruz ki Fink gibi Tabata,Nobre,Holosko gibi,sık sık sakatlanan Ferrari gibi oyuncular gitmeli.Düşünsenize geçen sene Şampiyonlar Ligi kupası kaldıran İnter'de Eto'o ile Milito ile,Schneider ile oynayan Quaresma bu gün Fink'le oynuyor.Düşünün ki geçen sene attığı pasa koşan adam Higuain olan ,Cristiano Ronaldo olan,Kaka olan Guti bu sene Holosko'ya pas atıyor.'Ne oluyor lan burda' diye veryansın etmediklerine kimse inandıramaz beni.İyi futbol iyi futbolcularla oynanır.O yüzden kötü futbolcular gitmeli,yerlerine çok daha iyileri gelmeli.
Ayrıca kadro yetersizliğinden de olsa -sakatların çokluğu - genç oyuncuların oynaması beni sevindiriyor.Ersan,Ali Kuçik,İsmail Köybaşı,zaman zaman Onur ve artık genç yetenek olarak saymayacağımız kadar tecrübe edindiğine inandığım Necip.Klübe uzun yıllar hizmet edebilecek yetenekteler.Ayrıca sağ bek sıkıntısı çeken Beşiktaş'ta (tam olarak sağ bek denmez ona,Hilbert'ten daha verim almak için önde oynatmak gerektiği varsayımından yola çıkarak)Rıdvan'ın geçen seneki ayak kırılma olayından sonra ilk kez kadroya girmesi beni sevindirdi.Çünkü iyi bir Rıdvan'a Ekrem Dağ'dan sonra gözü kapalı formayı veririm.Düşünün kadroyu.Bu oyuncular iyi yetiştirildiği,bu performanslarını katladıkları zaman nasıl bir Beşiktaş geliyor.
                  Cenk
Rıdvan Ersan Toraman İsmail
                 Necip
             Fernandes(Onur)
Ali Kuçik                     Quaresma
                  Guti
                 Bobo
==> tabiki bu oyuncular oynayacak düzeye geldiklerinde Guti,Bobo ve Q7 elde kalır mı bilemem ama umut işte bizimki de.Neredeyse 11 oyuncunun tamamını alt yapıdan çıkarabilecek kadar genç oyuncu kadrosunda Beşiktaş'ın.Seviniyorum,Umutlanıyorum...

Bararbos meydanında dün gibi sevdan,
Derin bir nefes çektik Abbasağadan,
Bir umudum sensin anlıyor musun?
Hayat yaşanmıyorki senle olmadan,
Beşiktaş seninle ölmeye geldik...

14 Kasım 2010 Pazar

ÇARŞI İÇİNDE BEŞİKTAŞ MAÇI ATMOSFERİ


Adetimizdir,Beşiktaş ne zaman Ankaraya gelse maça gitmek isteriz ve çoğu zaman da gideriz.Bu maçların hayatımızda büyük yan etkileri olur.Eğer maç Ankaragücü maçı ise, kavga çıkma korkusu ya da bilet bulamamamız yüzünden maçı Ankaragüçlüler içinde izlemenin verdiği dayanılmaz sinir,stres...Maç Gençlerbirliği ise, kale arkasına mı gidelim maratona mı?Neyse ki bu defa maraton Beşiktaş'a ayrılmadı da kale arkasına gideceğimiz kesinleşti.Bu defa da tüm Beşiktaşlıların kale arkasında olması dolayısıyla maçtan 2 saat önceden yüzlerce Beşiktaşlı sadece stadın bulunduğu 19 Mayıs Spor Kompleksi'ne girebilmek için toplanmışlar,Poliser sanki tek tek koyun sayarmışcasına Beşiktaşlıları sıraya koymuşlar.
Neyse...Maça yarım saat kala spor kompleksinin içine girdim,ben de sanıyorum burda sıraya girdik ya turnikeler boştur en azından takımı ısınırken 15 dakika izleyebilirim.Hak getire...Turnikelerde maçın başlamasına 15 dakika kala bile yüzlerce kuyruk vardı.Ve içeri alınan taraftarlar o kadar yavaş alınıyordu ki,arbede çıkmaması işten değildi.Güç bela,itiş kakış girdim stada,tribündeki yerimi aldım ve maç başladı.
Maçın ilk yarısında Çarşı'nın göbeğindeydim.Alen ,Harun ve diğer amigoların yanında.Onların yanında olduğum süre içinde maçı takip edemedim pek.Öyle ki penaltı atılacağını bildiğim halde top kaleye girdikten sonraki kareyi ancak hatırlıyorum.Marşlar ve bestelerle geçti ilk yarı...

Gücüne güç katmaya geldik,
Formanda ter olmaya geldik,
Beşiktaş seninle ölmeye geldik,
Beşiktaş....

İkinci yarı biraz da maç izleyebilmek adına daha sakin bir yere geçtim.İkinci yarı da bağırdım tabiki ama maçı da izleme imkanım oldu.Gol yemeyelim bu sefer de diye beklerken gol bulduk ve bu golü Hilbert'in atması da beni ayrı sevindirdi.Ekrem iyileştiğinde Holosko'dan kurtulacağımızın habercisi oldu bu ve son haftalardaki başarılı ve istikrarlı oyununa bir ödül olarak bu golü hak etti.Bir zamanlar Delgado'dan beklediğimiz patlama gibi Tabata'dan beklediğimiz de boşa gidiyor.Bir türlü büyük takımların oyuncusu olamadı.Delgado'dan kurtulduk,seneye de Tabata'dan kurtulmanın zamanıdır diyorum.Beşiktaş görüntüde çok iyi değildi ama zamana ihtiyacı var bu takımın.2 ,3 haftadan bahsetmiyorum,Schuster ve ilk geldiğindeki kafa yapısıyla birlikte 2 3 yıl.Bu takımdan gitmesi gereken, Tabata,Fink,Holosko,Yusuf,Nobre gibi oyuncuların yerine yapılacak yerinde transferler ile bu takım bir şey olur veya yine bizi 'fıtık' eder...Göreceğiz...

9 Kasım 2010 Salı

Rijkaard'laşan Schuster...


Beşiktaş ligin dibine demir atmış Kasımpaşa'nın elinden zor kurtuldu desek yerinde bir tespit olur...Daha üç gün önce Porto'da bir ikinci yarı oynayan bu takım mıydı diye de kendimize sormadan edemiyoruz.

Beşiktaş'ın saha dışı sorunlarını bir tarafa bırakırsak öncelikle Schuster'in sahaya çıkardığı takım kadrosu, oynatmaya çalıştığı oyun sistemi ve bu oyun sistemine uymayan futbolcuların yetersizlikleri en başta irdelememiz gereken şeylerdir.

Önce Schuster'den başlayalım...Yurt dışından özellikle de büyük takımlarımıza gelen teknik adamların tipik bir özelliği var. Öyle bir hayhuyla geliyorlar ki sanırsınız her maçımız hücum ağırlıklı bir oyun felsefesi, atak üstüne atak yapan bir oyun anlayışı...Yediğinden fazlasını atan bir takım kurgusu...tertibi...vs.vs.

Ama bu hücum ağırlıklı futbol anlayışı genellikle ligin ilk 8-10 haftasında yerini sağlam bir oyun anlayışına bırakıyor...Adam bakıyor ki takım büyük, taraftar etkili, hakem yanlarında...kulisler müthiş...Başlıyor mantalite değişmeye..."Önce yemeyeyim sağlam oynayayım sonra nasıl olsa 1 tane atarım " Bu özellikle Alman kökenli teknik adamların tipik özelliği galiba. Derwall'de böyleydi arada gelenlerde ve Schuster'de... Rijkaard'ın ilk geldiğinde Galatasaray'a oynattığı futbolla gitmesine yakın oynattığı futbol arasında farkı birilerinin detaylıca araştırması gerekiyor ?

Aslında diyalektik olarak bir şeyi,tek başına, onu çevreleyen şeylerle,nesnelerle ele almadan irdelemek kişileri genellikle yanlış sonuçlara vardırır.Bu gerçekliği mümkün olduğunca göz ardı etmeden:

Schuster ve Oyuncu kaltesi

Sezon başından beri Beşiktaş'da bir kaleci sorunu var gibi davranılıyor...Kimi Rüştü dururken,Hakan oynar mı diyor. Kimi Cenk genç ve geleceğimiz diye ona sıcak bakıyor...Sonuç olarak elimizde bir Casillas yok...Malzeme bu ve kaliteleri de TSE damgalı Rüştü-Hakan ve Cenk...Kimi oynatırsan oynat...Sonuçta kaleciler yalnız adam.Hepside kaçınılmaz olarak hata yapacak...yapıyorlar da...Bu konuda kimi seçelim diyenlere şu oynasın bu oynamasın demek yerine Schuster ve onun oynatmaya çalıştığı özellikle Beşiktaş defans dizilişine en yakın isim olara bana da sanki Hakan esas kalecimiz gibi geliyor. Bunu düşünmemim sebebide: Çizgi defans oynayan, defansif derinliği genel anlamda taktiksel olarak oyun içinde şekillendirmeye çalışan ve defansını ileride kurma düşüncesi içindeki takımların kalecileri asla çizgi kalecileri değildir...Bu konuda Cenk'in şimdilik hiç şansı yok diye düşünüyorum,Rüştü belki ama Hakan diğerlerine bakarak daha iyi gibi bu konuda...Hatta o kadar iyi ki Porto maçında yaptırdığı penaltı örneğinde olduğu gibi biraz daha geride durabilse ve dengeli hareket edebilse, kanımızca daha da iyi olacak gibi.(Tabi bu İşin şaka kısmı...)

Esas canımızı acıtan ise şu: Barcelo'na kendi futbol kültüründen, 3-5 yıl öncesine kadar kazma bir kaleci olan Victor Valdez'den iyi bir kaleci yaratabiliyor da...Biz Hakan'ı, Onur'u, Aykut'u yemek için yoğun mesai harcıyoruz.

Bu takımın formasını giyemeyecek ve ancak rüyasında görecek olan futbolculara da bir iki laf etmek gerekiyor...

Gözümüz iki gün önceki Fenerli Gökhan Gönül'ü gördükten sonra üstelikte kenarda Hilbert dururken Erhan'ın bu takımda nasıl yer bulabildiğini sorguluyor...O Erhan ki bir kez bile bindirme yapamıyor kenarlardan.Soyadı Güven ama zerre kendine güveni yok...Ve bu Erhan bu kartal'ın bir kanadıysa vay bizim halimize...

Senin elinde Ersan gibi bir futbolcu varken Zapo'ya,Ferrari'ye hatta Sivok'a verilen paraya ve zamana acıyor insan...Yeteneklerine inandığım İsmail'in bu genç yaşına rağmen neden bir üst futbolcu kimliğini edinememesi sorgulanmıyor hiç... Şimdi değilse ne zaman gelişecek İsmail...?
Senin elinde altyapıdan gelen ve gelişime açık Necip varken, Üstelik senin elinde gerçek bir orta saha oyuncusu olan Ernst varken, Aurelio'ya neden gerek duyarsın ki? Al gülüm ver gülüm oynayan, resmen defansın kucağında oynayan,rakip kaleye dürbünle bile göremeyecek uzaklıkta oynayan bir Aurelio dan orta saha oyuncusu olsa ne olur olmasa ne olur ? Aurelio İspanya 2. liginde bile yer bulamazken UEFA kupasında final hedefleyen Beşiktaş'da kadroda nasıl yer bulabilir diye sorgulanmıyor mu hiç ? Kenarda Necip ve Onur oturacak sen Tabata'yla Aurelio'yu sahaya süreceksin...Ve bu iş için de futbol uzmanı olacaksın...Olmadı parası bol başkanın olacak...

6 ayda bir gol atan,2 yıldır sermayeden yiyen Nihat'ta, Holosko'da ayrı bir skandal...Holosko geldiği günden beri O da İsmail gibi en ufacık bir gelişme gösteremiyor. Ve şunun altını kesin bir çizgiyle çekelim...Kim ne derse desin,kim ne düşünürse düşünsün Bu Holosko Beşiktaş'ın futbolcusu asla olamadı ve olamayacak da...Çünkü Holosko'da, Burak gibi 2 doğru 3 yanlışla oynayan takıma faydasından çok zararı dokunan tipik bir orta sınıf oyuncu.
Nihat için ne söylesek az aslında...Hani rahat dursa, 3-5 ayda attığı golden sonra kahraman edası triplerine girmese bir şey demeyeceğiz.Bugünkü penaltı yaptırdığı pozisyona kadar tek bir olumlu şeyi yok ama penaltı sonrası o horozlanması yok mu çıldırtıyor bizi.Kendini yeniden kanıtlama telaşı ve anlaşılan Querasma ve Guti kompleksi de Nihat'ı bitiriyor.

Kenar bekleri İsmail, Erhan,defansın hemen önünde Aurelio, kanatlarda Nihat - Holosko ve sonradan oyuna giren Tabata, ilerde yalnızları oynayan,topu almak için sağa ve sola koşuşturan Bobo...Sakatlık sonrası ilk defa oynayan ve takıma değil de kendine oynayan Querasma'yla ancak bu kadar olur...

Rüştü golde hatalıymış, Guti uzatmalarda penaltı kaçırmış, Erhan,Tabata,Holosko, Aurelio ve Nihat yetersizmiş bunlar bardağın sadece dolu kısmı...Eldeki mevcut bu kadroyla Schuster'in oyun anlayışı da bardağın boş kısmı....

Beşiktaş'ın son oynadığı maçlarda şu açık seçik görünüyor ki Schuster ilk geldiği dönemdeki oyun anlayışını bugün terk etmiş durumda...Schuster ilk dönemlerde takımı 45-50 metrede oynatıyordu...Şimdi defans ve Bobo arasında 70 metre var...Tabi olanda Ernst'e oluyor...Maçın son anlarında biz yoruluyoruz Ernst yorulmuyor ama nereye kadar ? Yakında Ernst'in vücudu balon yaparsa şaşırmam. Senin elindeki mevcut kadro,futbol anlayışın Fener ve Porto maçlarının 2.yarılarını oynayabilecek durumdaysa öyle oynatacaksın... Herkesin söylediği gibi Beşiktaş'ın elinde: Bobo, Nobre, Queresma, Nihat, Holosko, Guti, Tabata ve Fatih Tekke gibi hücum futbolcuları var AMA Beşiktaş'ın bu ligde attığı gol sayısı : Fenerden 12 gol, Trabzondan 10 gol eksik, geçtim ligin büyüklerini Karabükten bile daha az....Kayseriyle aynı... Antalya'dan ise 1 fazla, Bu işte bir terslik var ama sorumlusu biz değiliz sanırım... Gittikçe Rijkaardlaşan ve korkak futbola dönen önce gol yemeyeyim diyen Schuster lütfen aynaya baksın....Sorumlusu odur bu tablonun çünkü...

Bu işin lamı cimi yok...Çünkü korkunun ecele faydası yok.

S.Beckett'inde söylediği gibi...
Hep denedin / hep yenildin/olsun gene dene/ gene yenil/ Daha iyi yenil...

9 Kasım 2010

31 Ekim 2010 Pazar

Doğum Gününde Bile Asist Yapan Adam


Hani taaa Madrid'lerden kalkmış gelmiş.Yaşını başını almış.Görmüş,geçirmiş...
Dönmüş dolaşmış yolu Beşiktaş'a düşmüş.Düşmüş de nerden düştüm buraya der gibi...Saha içinde oynayıp oynatan bu adam,en iyi İbrahim Üzülmez ile anlaşıyor sanki.Doğum gününde ona yapılması gerekeni o Beşiktaş'a yapıyor.Öyle bir ara pası veriyor ki İbrahim'in bile orta yapıp gol attırası geliyor.Bobo da Guti'ye doğum günü hediyesi babında golü atıyor.Guti de kendi doğum gününde sahada ter döküp yine takımını sırtlıyor.
İkinci gol Necip'ten geliyor,ve Sivasspor'un attığı golün asistini de yapıyor Necip...Buna rağmen takımın en iyileri arasındaydı.
Maç ilk yarı Beşiktaş'ın ikinci yarı Sivas'ın önderliğinde geçti.Hoca değişikliğinin olumlu yansıması beklenen Sivas da Rıza Çalımbay, başta savunma ağırlıklı kadro çıkarıp 2-0 geriye düşünce,oyuna Mehmet Yıldız'ı stoperlerin kucağından kurtaran Suarez'i oyuna alıp işleri Sivas'ın lehine çevirdi.Buna rağmen çok üretken olmayan takım 90+'da çok net bir pozisyonu Cihan'la harcayınca Beşiktaş galip geldi...
İyi ki doğdun Jose Maria Gutierez Hernandez...

25 Eylül 2010 Cumartesi

Guti Yok Ernst Verelim...


Ligin 6. haftası ve Beşiktaş biraz düzelen İnönü'nün zemininde MedicalPark Antalyaspor'u ağırladı.Karşılaşma Bobo (2) ve Tita'nın karşılıklı golleriyle 2-1 Beşiktaş'ın üstünlüğüyle bitti.Maçta Beşiktaş'ın yıldızı ve takımın saha içindeki beyni Guti maç kadrosunda yer almadıE durum bu olunca da olay; tüm yemeğin harika olup yemekte içilecek şarabın eksikliğinin hissedilmesi gibi Beşiktaş'ta yaratıcılık sorununa yol açtı.Guti'siz Beşiktaş'ın ilk yarıda tek pozisyonunu bile hatırlamak güç.İbrahim Üzülmez ve Hilbert'in ileri çıkmasını o bölgelere Tita ve Necati'yi monte ederek önleyen Mehmet Özdilek ilk yarı istediklerini başardı.

İkinci yarı da beklendiği gibi durgun geçiyordu ki.Bobo'nun mükemmel koşusuyla boşalan alanı dolduran Ernst Hilbert'in topuyla buluştu ve belki de Guti'nin bile atamayacağı ara pası ile Bobo'yu buluşturdu ve golü attı.Sonra Beşiktaş Quaresma ,Tabata ve Bobo ile net fırsatları harcadı ve atamayana atacaklar mı sorusu geldi akıllara.Yok canım bu takım nereden gol atacak ki derken Hilbert'in kontrolündeki topa Hakan Arıkan saçma sapan çıkış yapınca Tita topu boş kaleye yolladı.Sonra Beşiktaş atak bulmakta zorlandı ancak gerçekten hücumdan başka düşüncesi olmayan Bernd Schuster'in değişiklikleri maça etki etti.Önce Aurellio 'nun yerine Nobre sonra Tabata çıktı Holosko girdi en son da 90+1 de Bobo'nun yerine Onur girdi oyuna.-ki Onur benim takibinde olduğum ve yeteneğine inandığım bir oyuncu.Çok izleme fırsatım olmasa da ileride bulacağı süreleri iyi değerlendireceğine inancım tam-.Maç berabere bitecek diye bekliyorken Ernst yine mükemmel ara pası verdi ve yine oraya doğru koşan santrafor Bobo idi.Kalecinin bacak arasından topu ağlara gönderdi ve Beşiktaş maçı kazandı.Beşiktaş golü buldu taraftarlar rahatladı ama Antalyaspor son saniyelerde çok net bir topu dışarı attı.

Sonuç olarak:Sofraya şarap getiremediysek de yemekler o kadar güzel ki bira bile bu sofranın tadını bozamıyor...